Bir anda içimde bir heyecan ve panik beliriyor. Yakında yeni bir hayata başlayacağım ve biraz endişe, biraz sevinç, biraz karında kelebekler biraz da bulantı hisleri içerisindeyim. Panikliyorum! Ya size gönlümün son efendisini anlatmadan gönlüme yenisi eklenirse?! Gönül bu, kapasitesi sonsuz! Bu yüzden; ona ait tüm detayları yazmak, hepinizi oraya yollamak ve aşık etmek için başlıyorum… Aşk demişken: Budapeşte.
Bazı insanlar Budapeşte’nin fazlası ile abartıldığını düşünüyor. Gerçekten anlamlandıramıyorum. Son 2 yıldır, bu şehre gidecek olan arkadaşlarım, arkadaşlarımın arkadaşları, onların arkadaşları, evlilik teklif edecek olanlar, manitaya caka satmak isteyenler bana yazar, ben de bir güzel duruma göre tavsiye veririm. İnanın birçoğu benim gibi bu şehre aşık olur, öyle döner ülkesine. Anladığım kadarıyla farklılığa açık olmayan insanlar sevemiyor bu şehri ya, neyse. Böylelikle Budapeşte’yi sevmeyen insanlara da bir salladığıma göre, güzelim şehri anlatmaya dönebilirim, ama öncesinde ufacık kendi hikayeme değineceğim, zira çok romantik buluyorum.^^
“Farklı kültür, deneyim açlığı”. Sanırım durumumu bu şekilde tanımlayabilirim. Lisenin ortasında, her şeyi yarıda bırakıp, değişim programı aracılığıyla farklı bir kültürde yaşamaya gittiğimden beri, arzuladığım şey… Eh böylelikle, üniversiteye başlayıp, Erasmus yapmamak olmazdı. Benim Erasmus hikayem ise şöyle: Tanımadığım, tanımamak için kendime sınır koyup “şaşırt beni” dediğim şehir için, Budapeşte’yi kastediyorum, 2 yıl boyunca uğraştım. Kazandığım bir Erasmus sınavını çöpe attım, istediğim okulla anlaşma yaptırdım, yeniden sınava girdim ve gittim! Şimdi diyeceksiniz: “Kardeşim sen ne ayaksın, atma! Ne demek hiç bilmiyordun Budapeşte’yi” diye... İnanın bilmiyordum, inatla araştırmadım da... Tek bildiğim Orta Avrupa’da yer aldığı ve benim birçok yere rahatça seyahat edebilecek olmamdı. Bir de 1 saatlik Interrail aktarmasında trenden aşağıya iner inmez, kokain teklifi almamdı! İşin doğrusu, en ihtiyaç duyduğum dönemde, kalbimin sesini dinledim, iyi ki! Durumu romantik bulmam da buna dayanır: “Kalbimin sesini dinledim ve mutlu oldum! Ne büyük nimet! Hele ki bunun aptallık sayılabileceği bir dönemde…”
Şimdi gelelim Budapeşte’ye. Aslında bu şehri İstanbul’un bir tık küçüğü, daha huzurlu ve eğlencelisi olarak düşünebilirsiniz. Bizde Boğaz, onlarda Tuna Nehri; bizde Anadolu-Avrupa, onlarda Buda-Peşte; bizde Prens Adaları, onlarda Margaret Adası… Tabi şunları da yazmamak olmaz: Biz de korunmamış tarihi yapılar, onlarda korunmuş olanlar, bizde korkunç bir trafik, onlarda sakin bir ulaşım, bizde maganda dolu mekanlar, onlarda çılgınca ve özgürce eğlenebileceğin mekanlar ve daha nicesi.
3 GÜNDE DEVR-İ BUDAPEŞTE
Genellikle turistlerin tercihi Orta Avrupa turu sırasında 2 gün ayırıp Budapeşte’yi gezmek oluyor. Genel düşünce, küçük bir şehir olduğu için çabuk gezilebileceği yönünde. Maalesef ki bu küçük şehir içerisinde 2 günlük geziden fazlasını barındırıyor. “Zamanımız yok kardeşim, ne yapalım.” diyorsanız da en az 3 gün ayırmanızı tavsiye ederim. Bu yüzden şimdi sizlere 3 Günde Devr’i Budapeşte turu için tarifi vereceğim. Buyrunuz:
Malzemeler:
Enerjisini bu günler için saklamış bir beden
Fotoğraf makinesi
Kışın gidilecekse: Termal içlik, kalın mont vb.
Rahat bir ayakkabı
Bikini / Mayo
Şıpıdık terlik
Havlu
20.000 adımdan sonra, sizinle sabah 4’e kadar dans edebilecek bir partner.
Tarif:
Şimdi gelelim bu malzemeleri güzelce kullanmaya:
İlk gün şehrin hangi yakasında kalırsanız kalın sabahtan kendinizi, Deak Ferenc Ter’e atmanızı öneririm. Burası şehrin Peşte yakasında bulunan ana meydan. Kahvaltınızı Macaristan’ın ünlü hamurişi Langoş ile yapmak ya da farklı lezzetler tatmak isterseniz; bu meydanın yakınlarında bulunan Drum Cafe kesinlikle tavsiye edebileceğim bir yer: Çok lezzetli ve ekonomik.
// Langoş
Deak Ferenc Ter’e vardıktan, kahvaltınızı da yaptıktan sonra; Deak Ferenc Ter’den Heroes Square’e kadar uzanan şehrin lüks caddesi Andrassy Utca’ya yönelip, şehrin Opera Binası’nı ziyaret etmelisiniz.
Opera ziyaretinizden hemen sonra, yolun karşısına geçip, kendinizi ara sokaklara atarak, şehrin dokusunun tadına varmamak olmaz değil mi?
Bu ara sokaklar sizi bir şekilde Kiraly Utca’ya bağlayacaktır. Artık şehrin Yahudi bölgesindesiniz. Eğer o yönde değilseniz bile, haritaya bakarak rotanızı çevirebilirsiniz.
Kiraly Utca; üzerinde alışveriş yapabileceğiniz ufak ve güzel butikler bulunduran, aynı zamanda şehrin gece hayatının aktığı sokak diyebiliriz. Bu cadde üzerinde Gozsdu diye bir bölge var. İçerisinde bir sürü bar, kafe olan bir geçit. Zaman zaman ise pazar düzenleniyor. Muhakkak gezmenizi tavsiye ederim. Eğer öğlen yemeği vaktim geldi diyorsanız; buradaki bütün kafelerin mutfağı birbirinden güzel! Dilerseniz geceye başlangıcı da burada yapabilirsiniz.!
Gozsdu ziyaretinizden sonra, ara sokaklardan şehrin en büyük sinagogu olan Dohany Sinagogu’na yönelmenizi tavsiye ederim. Yapı olarak çok güzel, içerisinde ise hüzünlü ve derin hikayeler barındıran bir sinagog. Beni en çok etkileyen ise; arka bahçesindeki mezarlar oldu.
// Dohany Sinanogu
Eğer Budapeşte’yi yaz aylarında seyahat ediyorsanız; sinagog sonrası kendinizi yeniden Deak Ferenc meydanına götürmenizi ve Aquarium üstünde, ayaklarınızı havuza sokarak bir Cider molası vermenizi şiddetle tavsiye ediyorum. Kış aylarında iseniz; bulduğunuz ilk sıcak kafeye oturun ve biraz dinlenin, zira daha ilk gün bitmedi 😊
Öğlen yemeğinizi yediniz, molanızı da verdiniz! Hadi bu kadar tembellik yeter! Şimdi sizi Vaci Utca’ya alıyoruz.
Vaci Utca şehrin alışveriş caddesi. Deak’tan kolayca bağlanıp Grand Market’e kadar yürüyebilir, aynı zamanda da alışveriş yapabilirsiniz.
Yolun sonu Grand Market. Yani bizim Kapalı Çarşı… Burada Macaristan’ın ünlü biberi Paprika temini yapabilir ve daha nice farklı baharat, salam, sucuk bulabilirsiniz. Biraz gırtlağınıza düşkünseniz, üst katında macar mutfağını tadabileceğiniz yerler mevcut.^^
Bugünlük bu kadar gezme yeter, daha gece hayatı var diyenler kendilerini otellerine atıp dinlenebilir, gece için hazırlanabilir.
Yok bana koymaz, ben her türlü gezerim de eğlenirim de diyenler; kendini Raday Utca’ya atıp, demlenmeye başlayabilir, ya da nehir kenarını yürüyerek keşfedebilir.
// Raday Utca’daki kafelerden biri
Budapeşte, aşıklar şehri olarak bilinmekle beraber aynı zamanda da eğlence şehri ve ruin pubları ile ünlü. Bunlardan en çok bilineni ise Szimpla Kert. Gecenize burada başlayabilir, hatta dilerseniz burada bitirebilirsiniz. Ben burayla ilgili detay vermeyeceğim, tek diyeceğim şey, KESİNLİKLE gitmeniz gerektiği! En güzel saatler ise; demlenmek için 21-23, dans edeyim derseniz de gece 12’den sonrası…
İkinci güne; süpermarketten yapacağınız kahvaltılık alışverişi ile, Margaret Adası’nda piknik yaparak başlamanızı tavsiye ederim. Sonrasında yürüyüş yaparak ve havuz gösterilerini izleyerek öğleni getirebilirsiniz. Tabi ki hava koşulları izin verirse…
Yok hava soğuk ise, sizi direk olarak Parlamento Binası’na alıyorum. Dileyenler içerisini ziyaret edebilir, ne yalan söyleyeyim ben çok çekici bulmadım.
Parlamento binasından sonra, Aslanlı Köprü (Szechenyi Köprüsü) istikametinde sahil şeridinden yürüyerek; Nazi katliamı sırasında nehre dökülen yahudilerin anısına yerleştirilmiş olan bronz ayakkabıları görebilirsiniz.
Aslanlı Köprü öncesi sizi Peşte’nin içerilerine ve Szent Istvan Bazilikası’nı ziyarete yönlendirmek isterim. Zrinyi Utca üzerinden basilikaya ulaşırsanız, yolda şişko adam heykeli göreceksiniz. Bu adamın sağı ya da soluna geçip foto çektirmek size kalmış. Seçeceğiniz yöne göre ise açıklamamı yazının sonunda bulabilirsiniz.^^
Basilikayı ziyaret ettikten sonra bir mola vermenizi tavsiye ederim. Canınız dondurma çekerse,ki bence çekmeli, basilikayı karşınıza aldığınızda sağınızda kalan sokağa giriyorsun. Hemen sağda kalan dondurmacıdan lezzetli mi lezzetli, görünüşü de tam foto çekmelik olan çiçek dondurmanızı alıyorsunuz!
Şimdi sıra geldi şehrin Buda tarafını tanımaya:
Buda tarafına; Aslanlı Köprü üzerinden yürüyerek geçmenizi tavsiye ederim. Köprüyü geçmeden önce de, köprünün sol tarafında kalan sahil şeridinde küçük prens heykeline uğrayıp, bacakları arasına bir üflemenizi isteyeceğim! Evet, evet doğru duydunuz üflemek! Neden diye sorarsanız, bir diğer Budapeşte yazısında anlatıyor olacağım. ^^
Köprüyü geçer geçmez karşınıza teleferik çıkacak; dilerseniz teleferiği kullanır dilerseniz de hemen yanındaki patikalardan tepeye tırmanıp Buda Kalesi’ne varabilirsiniz.
Kaleyi dileğiniz gibi dolaşın, kış aylarında iseniz, manzara karşısında bir bardak sıcak şarap içerek içinizi ısıtabilirsiniz.
Sonrasında ise; Balıkçı Tabyası ve Matthias Kilisesi’ne doğru, kale içerisinden yürüyerek Buda’nın güzelliklerine doyabilirsiniz.
// Matthias Kilisesi
Balıkçı Tabyası’ndan şehrin harika manzarasına bakın, fotoğraflar çekin, mümkünse fotoğrafları beyninize yer edin ki, huzur bulmak istediğinizde aklınıza gelebilsin.
Matthias Kilisesi’nin hemen karşısındaki sokağa girerek, yolun sağında kalan Ruzswurm Pastanesi’nde tatlı molası vermek ZORUNLU!^^ Benim favorim, ismini bir türlü öğrenemesem de; altı üstü hamur işi, içerisi ise yiyip yiyebileceğiniz en hafif ve lezzetli krema ile dolu olan tatlı.
Tatlı molasından sonra sizi otelinize dinlenmeye ve gece için hazırlanmaya yolluyor olacağım. Zira bu gece biraz yorucu geçecek. 😊
Dinlendikten ve hazırlandıktan sonra kokoş ayakkabılarımızı giymiyoruz! Rahat ayakkabılarımızı giyiyoruz ve hemen bir süpermarkete gidip, kaç şişe dilersek o kadar şarap alıyoruz. Sonrasında ise Gellert Tepesi’ne doğru ilerliyoruz ve gün batımında şarap içmek için Gellert Otel’in oradan tepeye tırmanıyoruz! Manitayla gidecek olanlar DİKKAT! Tepeye tırmanırken sizin için daha güzel bir yol var: Yerdeki minik kalpleri takip etmeniz yeterli!^^
Eveet, gecemiz başladı. Zamanın ve manzaranın tadını çıkarmanızı şiddetle tavsiye ederim. Gün batımını kaçırmamak ise mecburi!
Budapeşte’de gece hayatı bitmiyor. O yüzden dilediğiniz kadar Gellert Tepesi’nde zaman geçirebilirsiniz.
Size tavsiyem sonrasında Fogas’a gitmeniz ve eğer dans günüyse sabaha kadar dans etmeniz. Eğer beğenmezseniz Morrisons ve Ötkert şiddetle önereceğim diğer mekanlar!
Gönlümden size Instant’a gidin ve sabahlara kadar istediğiniz müzikte dans edin demek geçiyor ama maalesef geçen aylarda okuduğum bir habere göre kapanmış. Ancak yeni yere taşınacakmış! O yüzden gitmeden önce internete Instant yazar, bakarsınız. Zira size içerisinde istediğiniz tarzda müzik bulabileceğiniz, her odası ayrı keyifli olan bir mekandan bahsediyorum!
Üçüncü ve son gününüzü dinlenme ve rahatlama günü ilan etmenizi tavsiye ediyorum. Böylelikle evinize hem gezmiş hem de dinlenmiş olarak dönebilirsiniz!
Bu yüzden sizi hemen Heroes Square yani Kahramanlar Meydanı’na alıyorum.
Eğer ziyaretiniz kış aylarında ise; meydanın arkasında bulunan Avrupa’daki en büyük açık hava buz pistinde paten yapabilir ya da hemen arkasındaki Avrupa’nın ilk tasarlanmış parkı Varosliget’in ve içerisindeki kalenin keyfine varabilirsiniz.
Sıra geldi gezinin enn keyifli yerine! Szechenyi Kaplıcaları! Açık havada, hele ki kış mevsimiyse, hava -8 dereceyken, 40 derece sıcak sularda ve tarihi atmosferde tüm gününüzü geçirmek istemez misiniz?
3 günlük tur tarifimiz bitti. Eğer derseniz: “Eh be güzel kardeşim, her şey iyi hoş da, bir de gezdiğimiz yerlerin hikayelerinden, kültüründen bahsetseydin!”. O zaman sizi hemen Part II: Hikayelerle Budapeşte yazıma bekliyorum.^^
Aşağıya son bir kaç fotoğraf daha ekledim. Görüşmek üzere!^^
Comments